Zamanın İzleri

Zamanın İzleri

Yaşlandıkça, zamanın izlerini hissettiğimde, her şeyin aslında çok daha basit olduğunu fark ediyorum. Zaman bir nevi dilini çözüyor, gözle görünmeyen o ince, zarif izler başlıyor belirginleşmeye. Gençken zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız. O kadar hızlı akar ki, günler birbirini kovalar, ama hep bir sonraki anı düşünürsünüz. Gelecek, o kadar yakındır ki. Oysa şimdi, geriye bakarken her bir anın ne kadar değerli olduğunu anlayabiliyorum.

Zamanı kaçırdığımı düşündüğüm çok zaman oldu. Şimdi ise zamanın, sanki kendiliğinden geçmesi gerektiğini fark ediyorum. Bunu kabullenmek, zamanla her şeyin bir anlam taşıyacağını ve bir şeyin kaybolmuş olmadığını anlamak, benim için yaşlanmanın en büyük dersiydi. Geriye dönüp bakınca, o kaybolmuş anlar da benim oldu. Onlar da var oldular, varlıklarını bir şekilde hissettirdiler. Her kayıp, her giden şey aslında bir şeyin bana ait olduğunu, her iz bıraktığını anlattı bana.

Zamanın geçişine karşı bir tür savaş verdiğimi hatırlıyorum. Gençken kaybetmekten korkardım. Her şeyin bir sonu vardı ve bunun gerçeğini kabul etmek, bana derin bir huzursuzluk verirdi. Ama bir noktada, o gerçeği kabul ettiğimde, kaybetmenin bir son değil bir dönüşüm olduğunu fark ettim. Kaybettiğiniz şey, siz ne kadar tutunmaya çalışsanız da, bir şekilde kaybolur. Ama geriye bıraktığı izler kalır, siz ne kadar unutsanız da o izler, zamanla ruhunuzun bir parçası haline gelir.

Bazen o izlerin ne kadar derin olduğunu düşünürken, insan kendi geçmişinin gölgesinde yürür gibi hissediyor. O eski halinizin size en yakın olduğu anları, gölgelerin altında tekrar görmek istiyorsunuz. Ama ne zaman geçmişin izlerini tam olarak görmek isteseniz, o izler kayboluyor, kayboluyor ve geriye sadece bir boşluk kalıyor. O boşluk, insanın yaşamı üzerine kurduğu tüm anlamların kırıldığı, tek bir anın içinde eridiği yer.

Yaşlandıkça anlıyorum ki, bu boşluk da var olmamın bir parçası. O izleri ne kadar silmek, ne kadar kaybetmek istesek de, onlar kaybolmaz. Bizi terk etmezler. Her iz, bir hatırlatmadır. Hayatın bize sunduğu her şeyin bir anlam taşıdığına dair bir hatırlatma. Zaman geçtikçe, bu izlerle barışmak gerekir. İnsanın geçmişle, kayıplarla barışması, onları kendine ait birer hatıra olarak kabul etmesi, aslında yaşamın en zor ama en önemli yolculuğudur.

Zamanı bu kadar yoğun hissettiğimde, onun hızını bir şekilde anlamaya çalışıyorum. Bir yandan “geçmesin” diyorum, ama diğer yandan “geçsin” diyorum. Çünkü zaman geçtikçe, aslında bir şey kaybolmuyor. Her şey olduğu gibi kalıyor, sadece insan değişiyor. Ben de değişiyorum, öylece. Bazen kendimi bir çeyrek yüzyıl öncesinin Tolki’si gibi hissediyorum. Ama bir bakıyorum, o kişi artık ben değilim. Yaş ilerledikçe, insanlar aynı anda hem geçmişteki kendileriyle, hem de şu anki halleriyle var olurlar. Geçmişin ve şu anın arasında bir yerde… Zaman, sanki bir arayışa dönüşüyor. Bir şeyin tamamlanması için gerekli olan bir boşluk.

Zaman ne kadar hızlı geçerse geçsin, aslında insan her an, her saniye, yaşadığına değer katıyor. Belki de yaşlanmanın en büyük sırrı, zamanın kıymetini bilmekte gizlidir. Ama bu kıymet, geçmişi sahiplenmekle ilgilidir. Ne kaybettiğimizi anlamakla… Kaybın içinde bir tür güzellik bulmakla… Zamanın izleri, bir tür hatırlatmadır. Hep var olacaklar. Çünkü zaman, silinmeyen bir iz bırakır, bir insanın ruhunda.

Paylaş:
Tolki Solomon
Tolki Solomon
Yazılar: 2

Bir yorum ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir